İnsanın uzun bir yıl boyunca her daim sona doğru gidişini hatırlatan iki günden biri doğum günüyse eğer,diğeri de yılbaşı olsa gerek.Her ikisi de bize,tek gerçeklik olan zamanın bıkmadan usanmadan,hiç bir yere takılmadan düzenli ve istikrarlı bir şekilde hep ileriye doğru aktığını kanıtlıyor.Erken gençliğimde geçirdiğim masumiyet günlerin erkisiyle olsa gerek yılbaşlarını hep iyi,daha mutlu ve daha varsıl günlerin habercisi olarak algılayıp,hep heycanlı beklentiler içine girerdim.Ne ülkenin siyasetini,ne dünyanın hallerini,ne de savaşı dert ederdim.Tek kafaya taktığım okulu daha iyi bir derece ile bitirmek ile aşkın peşinde dolunaylı günlerde beyaz yıldıza göz kırpabilmekti.Okul bitti,aşklar yaşandı ve bitti.dostluk kuruldu veya sona erdirildi.İnsanı tanıdıkça,hayata atıldığımda bu dünyaya sanki acı çekilen bir sınav için gelindiğini düşünmeye başladım.Her yeni bir insanın aslında(sanırım kendimde dahil olmak üzere) hayatın hep kendi ekseni etrafında döndüğünü düşünerek soluk aldığına ...
İçimdeki yabancı durmadan konuşuyor birşeyler anlatmaya çalışıyor kendini,benliğimi tanımlamaya yaşamaya ve herkesi anlamaya....