Ana içeriğe atla

Sana kapamadım kalbimin kapısını,
Gülüşlerini unutmadım...
Sen düşlerimde olmadan,
Nefes alamam ki...

Rüzgârın yön değiştirdiği yerdeyim şimdi,
Sensizlikteyim yani...
Dudaklarımı aralayıp,
Hep söylediğim kelimelerdesin...
Özlemlerimde, hasretimde, yalnızlığımdasın...
Uykularımın en yorgun zamanlarında,
Uyanıp ansızın gece yarıları,
Yüzüme düşen sensizliğin hüznündesin...
Unuttum sanma,
Ben nerde yaşıyorsam sen ordasın...

Sana ne yazsam,
Ve ne kadar anlatamasam dostlarıma,
Bir o kadar büyürsün içimde...
Ve bir o kadar gizemli...

Şimdi,
Hüznümün başa çıkılmaz anında,
Bir sigara yakmalıyım önce,
Kuytu akşamların,
Senli vakitlerini düşleyip,
Sesini anımsamalıyım yine...
Tebessüm etmeliyim,
Ve dünyanın en şanslı şairi olmalıyım,
Sırf seni sevdiğim için...
ve sana yazılan her duygum okunduğu için,
Onur duymalıyı...

Gittin biliyorum...
Beni yiyip bitiren bir merak,
Yüzünü göremediğim günlerin acısı kalbimde,
Ellerinde olamamamın çaresizliği,
Ve yalnızlığımın baki kalması,
Hep acı verecek biliyorum...

Gündüzlerin aydınlığında,
Kısıp gözlerimi semaya bakıp,
Bir parça bulut arayacak gözlerim,
Umut ederek yağmurun değmesini tenime,
Bekleyeceğim...
Senin için yanan tenime,
Dokunmayacaksı, biliyorum...

Kayıp şehirlerin,
Kayıp sokaklarında yitik kaldım,
Ayaklarımda umudumun ağır prangaları,
Ellerimde yokluğunun kelepçeleri,
Kimselerin bulamayacağı bir yerdeyim...
Sendeyim yani...

Sana en az pencerene gelen bir serçe,
Yolda gördüğün bir çocuk,
Sahilde tek başına oturduğun bir bank,
Gizli gizli ağladığını gören bir ayna,
Ellerinden dudaklarına değen bir sigara,
Üzerine alelacele giydiğin bir elbise,
Uyumak için,
Ellerinle bir sevgiliyi sardığın gibi sardığın bir yastık,
Gözlerine düşen uykusuzluk,
Okuduğun bir kitap,
Canını sıkan bir insan,
Öpülesi dudaklarınla ısırdığın bir erik,
Ve hep beklediğin,
Hayallerini süslediğin o sevgili kadar yakın olmak istedim...

Biliyorum ben sana dokunamadan,
Avuçlarında bir hayatı tadamayacağım...
Biliyorum...
Sensizliğin karanlıklarında şiirler yazıp,
Her şeye rağmen içimde yaşayacaksın...
Senin yerin orası biliyorum...

Sokağımdan geçmesen de,
Kokunu duymasam da en güzel çiçeklerde,
Sırf yakın olmak adına,
Balkonundaki bir kaktüsün dikenlerinde,
Küçük ellerine batmak için,
Her zaman dua edeceğim...

Yoruldum inan,
Düşler kurmaktan...
Nefessiz kalmaktan...
Boş bir evde,
Yalnızlığın şarkılarını söylemekten bıktım...
Yoruldum inan,
Yoruldum sensizlikten...

Her sabah yüzümü soğuk suya vurup,
Aynada kendimi mutsuz görmekten...
En güzel günlerinde baharın,
Sahillerde boş boş gezmekten...
Durup durup sana yazdığım şiirleri,
Duvarlara okumaktan...
Ve cevap beklemekten bıktım inan...


Seni seviyorum,
Seni özlüyorum,
Diye söyleyemediğim,
Telefonumun çalmasını beklerken,
Yüreğimin sesini duyamadığım,
Her an için kendime kızıyorum inan...
Sana da kızıyorum...
Beni bu boş âlemde,
Sevgisiz bıraktığın,
Yüzümü güldürmediğin için...

Sesinin kulaklarımı okşamasını,
Dokunamadığım teninde,
Olabilmeyi,
Şiirlerime güzelliğini yazmayı her fırsatta,
Ne kadar istiyorum bir bilsen...

Oysa,
Yoksun...
İçinde sana dokunamadığım,
Seninle olamadığım bir dünyada,
Bahar gelmiş,
Çiçekler açmış,
Gülmüş, ağlamışım ne önemi var...
Ben yokluğunda geçen zamanı,
Hiç yaşanmamış saydım...

Biliyorum,
Ölümüm seni düşünürken,
Ve yanımda olmadığın bir vakit,
Ansızın gelecek...
Sen hiç acısını çekmediğin yokluğumda...
Bilmeyeceksin bile öldüğümü,
Ben hiç tamamlanmamış sayacağım,
Gözlerimi kapattığım hayatımı...
Ve verdiğim son nefeste bile,
Acılar çekerken,
Seni arayacağım...
Biliyorum...
Gözlerimin baktığı,
Dudaklarımın seni sayıkladığı hiçbir yerde olmayacaksın...
Ölümün acısı hafif kalacak,
Sesini duyamadan çıkan canımdan...

Sen bensiz bir hayatı,
Bensiz geçen zamanı sevdin...
Hep gizemli kalmayı,
Kaçmayı,
Ve sevilmeyi sevdin...
Hiç çaba sarf etmedin,
Bir nebze olsun...
Cesaret edemedin sevmeyi beni...
Düşlerde bir masal,
Rüyalarda bir gizem kalmayı seçtin...
Olamadın benimle,
Bir kez yüzüme bakıp,
İçinden geldiği gibi,
Seni seviyorum,
Seni özlüyorum diyemedin...

Ben senli zamanların içinde,
Hep sevinçten gülen,
Heyecandan ne yaptığını bilmeyen,
İçi içine sığmayan koca bir adam değil de,
Oyuncağı eline verilmiş bir çocuk gibi,
Hep gülücükler saçtım...
Ağlayarak geçen koskoca bir zamana inat...

Dünyanın en güzel yeri gözlerinin içinde saklı...
Baharın yemyeşil dallarında artık hüzün var şimdi...
Rüzgârlar sesini kesmiş,
Ve yağmurlar boşa ıslatıyor kaldırımları...
Gözlerimin uykuya düştüğü,
Ve karanlığın aydınlığa hasret kaldığı yerdeyim...
Sensizlikteyim...
                                                   (Ertuğrul Bayam

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belki dünya insan olsaydı, "Yine geldim amaçsız bir dönüş" diye fısıldayabilirdi

Ne olduğunu anlamadan geçen koca bir 365 gün... Belki dünya insan olsaydı, "Yine geldim amaçsız bir dönüş" diye fısıldayabilirdi. Bizde yeni umutlarla toz pembe birkaç saat yaşayalım diye, yemeler içmeler, birkaç havalı story atmak için girdiğimiz bir savaşın içindeyiz. Hayallerimizi dövizin hızına kaptırmışız. Belki yetişebiliriz, belki ucundan yakalayabiliriz. Geçtiğimiz yıl, çok fazla başkaları adına utandığımız, insanlığımızı sorguladığımız bir yıl oldu. Yorucu ve yıpratıcıydı, fakat aynı zamanda ışıklı dört mevsimi de hissettirdi bize. Kendi savaşımın içinde bir adım daha ileriye gittiğim bir yıldı. Çok şey değiştirebildim mi hayatımda? Bazen evet, bazen hayır. Hoşlandığım çocuğun bana yazmaması canımı yaktı, ama Lady Gaga'nın "Kariyeriniz bir sabah uyandığınızda sizi sevmediğini asla söylemeyecek" sözünü hatırlayıp, yoluma daha sıkı sıkı tutundum. 30 yaşın verdiği zorunlu bir olgunlukla birlikte, tahammül sınırlarımız azalıyor. İnsanlara karşı daha az taha

Vaktin varken SEV

Vaktin varken sev, Korkma duygularından sadece yaklaş Yargılama kendini aynalarda sadece inan Kalbin varken hisset sıcaklığını saflaş biraz Çiceklerden yol yap sevgine ve sakın geri dönme Vaktin varken sev, Bir tekrarı daha olmayacak çünkü Bak bir kelebek daha öldü Bu kez kalbinin götürdüğü yere git. Sorma sorgulama sadece git. Vaktin varken sev Koru sımsıkı sar aşkı kaybetme sakın Vedalar acıtsada,korkma ağlamaktan Hadi yaklaş şimdi başlıyor aşk......

+20 Yaş Sendromu

          Hani vardır ya böyle artık aynalara baktığınızda eskisi gibi değilsinizdir nerde o eski günler dersiniz aslında 40'lı yaşlarda söylemeye başlarsınız ama 20 'li yaşlarda da söylemeye başladık biz.Lisede sınıfınızdaki en ilginç (burda ilginç darken aslında en kötüsünü söylüyorum) çiftin sizden once nişanlandığını duymak yada artık doğum günü partileri yerine nişan,düğün partilerine davet edilmeye başladığınız an işte o an 20'li yaş sendromu başlamış oluyor.Daha siz doğru düzgün bir ilişki yaşayamıyorken rekor ilişki süreniz 6 ayı geçmiyorken diğer arkadaşlarınızın nişan törenine gitmeniz insanda hafif bir depresyon ve ufaktan Halil Sezai dinleyerek (ki hiç sevmem) İsyan etmenize sebeb olabilir.Hayallerinizin artık gerçekten saçma olduğunu anladığınız ve çok az bir kısmını gerçekleştirmek için uğraştığınız dönemdir.Aslında hepsini isteseniz gerçekleştirirsinizde arada bir aşk gelince birde evde kalma durumu oluşmaması için biraz olsun vazgeçersiniz.Zate