Bugün yorgunluğumun tüm suçlusu olan hayata tutunma ve hayallerime kızgınken radyoda çalan bir şarkı uzun bir zamandır hissetmediğim bir huzur hissettirdi bana.Öyle sade,sıradan basit melodileri vardı solo bir gitar arada bir piyano sesi....sade bir o kadar anlamlı sözleri; ''karanlıkda gölgeler avlıyorum'' diyordu şarkı.O kadar anlamlı geldi ki hayatla karşılaştırınca hergün birşeyler yakalamaya çalışıyoruz hayatla ilgili zamanı mesela işe vaktinde gitmek,yemeği zamanında hazırlamak,spora 1 saat ayırmak,hayallerin için doğru yer ve kişiyi bulmak,çalışmak ilerlemek yürümek...Tüm bunlar aslında bir avlanmak gibi hissettim.Şarkıda bahsettiği gibi karanlıktayız ne olacağını bilmeden sadece ilerlemeye çalışıyoruz.Aynı zamanda şarkı huzuru verirken diğer yandan bir hüzün hissettiriyordu bana,nereye gidiyor olduğumla ilgili,nasıl nerede devam etmem gerektiğini kimlerle yolda yürümek istediğimi yada istemediğimi etrafımdakileri sorgulamaya başladım yaşadıklarımı ne kadar sahteyim onlar bana ne kadar gerçekci ?yeteri kadar sevgi paylaşabiliyor muyum bunu hissedebiliyor muyum bu soruyu sorabildim fakat cevabından emin olamadım boş bırakamadım kafamdaki soruyu geçiştiremedim sevgiyi paylaşmaya hazır mıyım yada paylaşa biliyor muyum peki ya sevgiyi yaşıyor muyum bilemiyorum.Dengesiz umutsuz gelebilir yazdıklarım aslında sadece sorguluyor,eleştiriyorum.En önemli özelliğimizi kullanıyorum düşünüyorum.Şarkının hiç bir sevgi kaygısı yok ama sadece karanlıkda gölge avlıyor ve kaybettiği yolunu bulmaya çalışıyor sevgiden bahsedemiyor,aşkdan yalnızlıkdan sadece umutsuzca gölge avlıyor...Peki ben ? sen ? O ? biz ne avlıyoruz ne yaşıyor yaşatıyoruz ? neyse yine fazla soru sordum neyse ben şimdilik susayım.
Hani vardır ya böyle artık aynalara baktığınızda eskisi gibi değilsinizdir nerde o eski günler dersiniz aslında 40'lı yaşlarda söylemeye başlarsınız ama 20 'li yaşlarda da söylemeye başladık biz.Lisede sınıfınızdaki en ilginç (burda ilginç darken aslında en kötüsünü söylüyorum) çiftin sizden once nişanlandığını duymak yada artık doğum günü partileri yerine nişan,düğün partilerine davet edilmeye başladığınız an işte o an 20'li yaş sendromu başlamış oluyor.Daha siz doğru düzgün bir ilişki yaşayamıyorken rekor ilişki süreniz 6 ayı geçmiyorken diğer arkadaşlarınızın nişan törenine gitmeniz insanda hafif bir depresyon ve ufaktan Halil Sezai dinleyerek (ki hiç sevmem) İsyan etmenize sebeb olabilir.Hayallerinizin artık gerçekten saçma olduğunu anladığınız ve çok az bir kısmını gerçekleştirmek için uğraştığınız dönemdir.Aslında hepsini isteseniz gerçekleştirirsinizde arada bir aşk gelince birde evde kalma durumu oluşmaması için biraz olsun vazgeç...
Yorumlar
Yorum Gönder